DEĞER AİLEDE BAŞLAR

En büyük sorunlarımızdan birinin “değer” kavramını bilmemek olduğuna inanıyorum. Öyle ki, gençlerimizin çoğu kendi kişiliklerini bulmadan önce değer eksikliklerini tamamlamak adına geri dönülmesi güç hatalar yapmaya mahkum oluyor. Bu hataları yaptıranın anne ve baba olması ne kadar üzücü değil mi ?

Evde “sen hiçbir işe yaramazsın”, “senden adam olmaz” cümleleriyle büyüyen çocuk gelecekte bu değer eksikliğini tamamlamak üzere narsist bir psikopata dönüşebiliyor.  Bu çocukların bir kısmı ilahi kader yazgısıyla büyük paralar kazanırken bir kısmı da kader kurbanı olup ceza evlerine düşüyor. İşin en kötü tarafı ailelerin çocuklarına verdiği zararın farkında olmamaları ve kabullenmemeleri. Ailelerin neden böyle davrandığı konusunda kendilerini destekleyecek birçok sebep vardır elbette, maddi durum, yetişme tarzı, bölgesel kültür farkları örf ve adetler bunlardan bazıları ama bu durum sonucu değiştirmiyor, olan yine “biz” e oluyor.

Yapılan bilimsel araştırmalar göstermiştir ki evde şiddet görerek veya şiddet olaylarına tanık olarak büyümüş bireyler şiddet uygulama eğilimindedir. Aynı şekilde evde küfür ve argo, ahlaksızlık ve umursamazlıkla büyümüş bireyler de davranışlarında bu durumu sergiler. Evde bulamadığı değeri ve saygıyı başka bireylerde bulmaya kalkan kişiler, kendileri veya kendilerinden daha vasat kişilerle karşılaştıklarında travma yaşar, bu kişiler için hayat aileden başlamak üzere acımasızdır.

Tanıdığım en az beş insan var böyle, kimisi uzun bir ilişkiden sonra tüm insanların güvenilmez olduğuna inanmış çünkü ilişkisi değer arayışının bir parçasıymış, kimisi ailesinden görmediği o korunma duygusunu dışarda aramış ama ailesinden daha beter bir manzara ile karşılaşmış. Kimisi de hayal kurmaktan vazgeçmiş. Bu insanlardan topluma ve millete faydalı birey olmalarını beklemek anlamsızdır, kendi anlamlarını yitirmiş, hayal kurmaktan vazgeçmiş insanlardan faydalı insanlar olmalarını beklemek olanaksızdır. Bir an önce değer kavramının insanlar üzerindeki etkisi ailelere anlatılmalıdır, yokluğun, maddi imkansızlığın çocuğun değersiz bir varlık haline getirmesine müsaade edilmemelidir.

Düşünelim, evde 5 çocuk var ve bu çocukların içinde 2 si iyi paralar kazanıyor diğer 3 ü diğerlerine göre düşük imkanlara sahip. İster kabul edin ister etmeyin aralarındaki değer birimleri anne hariç tüm toplum için farklıdır, iyi para kazanan iki kardeş on numara adamdır, diğerleri tembel veya başarısız, değersiz yaftasını üzerlerinden atamazlar. Oysa aynı evde yetişmiş aynı kültürü yaşamışlardır.

Onları değersizlik paradoksuna sokan şey tek bir cümledir “senden adam olmaz” bu paradoksu aile bireylerinden biri başlatır ve toplum bunu destekler çünkü aileler dahil tüm toplumun değer yargısı para kazanmaktır. Sadece aileden gelen maddi güç sayesinde itibar kazanmış boş kafalı insanların çok büyük mevkilerde yer tutmasının sebebi de budur, çalıyor ama yapıyor denmesinin sebebi de budur.

Bir çiçeği sulayıp periyodik bakımlarını yaparsanız çiçek tabiatı gereği açar ve etrafa güzellik saçar, ona bakmaz, ilgilenmezseniz çiçek solacak ve güzellik saçmak yerine kurumuş bir bitkinin ortama kattığı çürüme hissini yayacaktır. Oysa ilgilenilmiş olsa ferah bir ortamı yaratabilecekken ilgilenmemeyi tercih ederek bakımsızlığın hakim olduğu bir ortam oluşturursunuz. Değer yargısının toplum üzerindeki etkisinin en kısa izahı budur. Çiçek değerlidir ve kusurlu olan çiçek değil bahçıvandır. İnsan değerlidir, çocuk değerlidir ve kusurlu olan çocuk değil onu dünyaya getiren ebeveyndir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*